Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde neredeyse son düzlüğe girdik. 6-9 Haziran tarihleri arasında 420 milyonu aşkın seçmenin kayıt altına alındığı seçimlerde ipin Hristiyan Demokratlar tarafından göğüsleneceğine kesin gözüyle bakılıyor. Aşırı sağ popülist partiler arasında ittifak ihtimali oldukça düşük. Zira hafta içerisinde Almanya’nın önde gelen aşırı sağ yabancı düşmanı partisi AfD’nin liste başı Maximilian Krah’ın Nazilere yönelik ‘hoşgörülü’ sözleri hem parti içerisinde, hem de AP’deki grup nezdinde büyük tepkilere neden oldu. Fransa’da aşırı sağ yabancı düşmanı Marine LePen önderliğindeki Ulusal Birlik Partisi’nin de üyesi olduğu AP’deki ‘Kimlik ve Demokrasi’ grubu AfD milletvekillerini gruptan ihraç etti. AfD de Krah’ı liste başı görevinden aldı. İtalya’nın Kardeşleri Partisi lideri ve Başbakan Georgia Meloni’yle hiç iyi anlaşamayan Le Pen ve AP’deki grup üyeleri şimdilik Meloni ve Macaristan Başbakanı Viktor Orban’ın Avrupa Muhafazakarlar Grubu’yla (ECR) ortaklık kuracak kıvamda değiller.
Bu çalkantılı dönemde Avrupa Birliği’ne (AB) üye ülkelerin liderleri de şimdiden Komisyon üyeliğine gönderecekleri temsilcinin hangi görevden sorumlu olacağına yönelik pazarlıklara başladı. Bu çerçevede AB’nin Balkanlara genişleyeceği gerekçesiyle bir kez daha genişleme komiseri portföyünü talep eden Avusturya, Avrupa Komisyonu’na AB işlerinden sorumlu Devlet Bakanı Karoline Edtstadler’i göndermeyi hedefliyor. Edtstadler yaklaşık bir senedir göreve hazırlanıyor.
Almanya ile yakınlığı ile bilinen Edtstadler Türkiye’nin AB üyeliğine pek sıcak bakmıyor. Bir önceki Avusturyalı genişleme komiseri Johannes Hahn kadar küstah değil. Alman Hristiyan Demokratlar ise ‘şimdilik’ Türkiye ile imtiyazlı ortaklık veya dostluk anlaşmasına dayalı bir ilişkiden vazgeçtiler. Ancak Almanya’da Olaf Scholz’un AP seçimlerinden sonra erken seçime gitme mecburiyetinde kalması halinde iktidara gelecek olan Hristiyan Demokratlar, 1999’dan bu yana akıllarına koymuş oldukları, Türkiye’nin AB adaylığını sonlandırma ve paradigmayı tam üyelik istikametinden, imtiyazlı ortaklık ‘istikmehmetine’ çevirme arzularını sürdürmeye devam edecekler. Bununla birlikte şu safhada, Avrupa Komisyonu’nda Türkiye’den sorumlu hangi koltuğa kimin oturduğunun önemi yok. Önemli olan Türkiye’nin bu yolda irade sergileyip kapsamlı reform yapması.
Avrupa’da stagflasyon ihtimali var mı?
AB ülkeleri büyüme sıkıntısıyla karşı karşıya. Alman ekonomisinde daralma devam ediyor. Öngörüler de pek parlak değil. Avrupa Merkez Bankası (AMB) yüksek enflasyonla mücadele konusunda faiz oranlarını %4.5 kadar yükseltti. Netice almaya da başladı. Zira Almanya’da 2023 yılında yaşanan %5.9’luk enflasyonun ardından 2024 yılında enflasyonun %2.4’e düşmesi öngörülüyor. Ancak tedirgin eden husus büyüme. Zira Almanya’nın 2024 yılında hedeflediği revize büyüme oranı %0.3. 2023 yılında %0.3 oranında daralan Alman ekonomisinin 2025’te ancak %1’lik büyüme gerçekleştirmesi öngörülüyor. Şayet Çin ve küresel piyasalarda bir yavaşlama yaşanmazsa.
Nitekim JP Morgan’dan Marko Kolanovic hafta başında yatırımcılara gönderdiği bir bilgi notunda büyümedeki yavaşlama sürerken enflasyonda henüz beklenen düşüş oranının yaşanmadığına, ekonomide beklenen yumuşak inişin yaşanmayabileceğine dikkat çekerek stagflasyon ihtimaline işaret ediyor. Dünya Ekonomi Forumu Başkanı Borge Brende de özel kapalı oturumda yaptığı konuşmanın ardından CNBC’ye verdiği demeçte devletlerin borçlanma oranlarının 1820 yılının seviyesini geçtiğine dikkat çekerek, stagflasyon riskini telaffuz ediyor. AMB de, büyümeyi teşvik etme ile enflasyonu dizginleme arasındaki zamanlama üzerine çalışarak, stagflasyon riskine yönelik dikkatleri ve uyarıları ciddiye almıyor değil.